17 Temmuz 2013 Çarşamba

11 Temmuz Perşembe Kriton Curi Parkı Forum Notları

 
 
·         Foruma gündemi konuşarak başladık. Ardından daha önce kararlaştırmış olduğumuz ve cuma günü yapacağımız iftarı/sofrayı paylaşmak için duyuru yapıldı.
 
·         İftar için parkın piknik masalarını kullanabilir miyiz yoksa yer sofrası mı yapalım diye soruldu ve oylama yapıldı. Oylama sonucu eşit çıkınca farklı görüşler söz aldı.
 
·         Önceliğin gazeteciler forumu olması gerektiğini ve Cuma günü iftar yerine Taksim’e gidilmesi çağrısını yapan konuşmacı Galatasaray’da buluşup Taksim’e yürüyelim dedi. Sonuçta iftar yapılsın isteyen Taksim’e gitsin kararı çıktı.
 
·         Bu karardan sonra iftar nasıl yapılsın diye tekrar oylanınca yer sofrası kabul gördü.
 
·         Cuma günü yapılacak yürüyüş mü yoksa iftar yemeği mi daha önemli diye tekrar söz alındı. Bu konu hakkında yürüyüşün niteliği ve asıl anlamının toplum için önemli olan ifade özgürlüğü olduğu anlatıldı. Başka bir konuşmacı da iftar yemeğinin bizi birleştirdiğini ve bizim birlikteliğimizin güçlenmesinin, mahallede yapılacak forum ve etkinliklerin önemli olduğunun altını çizerek bu eylemlere ilerde daha kalabalık ve güçlü bir şekilde katılabileceğimizi söyledi. Foruma katılanların bir bölümü, mesela gençler yürüyüşe gitsin yaşlılar iftara katılsın, dendi. Başka bir konuşmacı da yaşlıların yürüyüşe katılımı olmalı dedi.
 
·         Bu noktada belirlenmiş gündemlerimiz/faaliyetimiz varken gelen eylem çağrıları olduğunda ne tür karar alacağımızın belirleyici ve ileriye dönük olması gerektiği söylendi. Sadece bu çağrı için değil ileride yapılacak tüm çağrılar için “her çağrıda oylama yapmaya gerek var mı?” yı oylayalım dendi. “Oylama” oylandı ve her seferinde oylama yapmamaya karar verildi. Yani belirlenmiş faaliyetlerimizi gelecek eylem çağrılarıyla ikame etme taleplerinin oylanmaya gerek olmadığına ve belirli faaliyetimizin gündemimizin esas olduğuna karar verildi. Ancak yine de böyle eylem/destek çağrıları için isteyenlerin katılabileceğine ve hatta Forum’un da Birkaç kişiyle temsil edilmesi gerekiği vurgulandı. Ve başta alınan karara geri dönüldü. İftar yapmaya karar verildi.
 
·         Gündem konusu olan TMMOB (Türk Mimar ve Mühendisler Odaları Birliği) adlı meslek örgütünün Meclis’te yine bir torba yasa marifetiyle yetkilerini elinden alınması  meselesi diğer meslek örgütleri ve sendikaların toplum için öneminin değerlendirilmesiyle birleştirilerek konuşulmasına başlandı. Taksim Dayanışmasını oluşturan bileşenlerin çoğunun meslek örgütü olması ve Taksim Dayanışması üyelerinin şu sıralarda suç örgütü elemanı olarak haklarında suç duyurusunda bulunulması ve tutuklanma talebi bulunması sebebiyle iki konu birleştirilerek konuşmaya devam edildi.
 
·         TMMOB’un görevleri anlatıldı. Görevlerinden biri; 1990 yılına kadar firmalar herhangi bir mimarlık ve mühendislik projesini ilgili odaların onayına sunduklarını, TMMOB’ya bağlı odanın da projenin uygunluğunu inceleyerek uygun olup olmadığı hakkında görüş bildirdiği ve vize-onay verdiği anlatıldı. Fakat bu onay kurumu niteliğinin 12 Eylü-Özal döneminde (odalar bazında kısmen ya da tamamen)  kaldırıldı. Sonuçta bizler, vatandaşlar o dönem yapılmış depremde yıkılan binaları, evleri gördük. Benzer durumlar bir şehrin alt yapısını teşkil eden elektrik, su, kanalizasyon gibi hayatın güvenliğini sağlayan projeler için de geçerliydi ve TMMOB bunu denetliyordu. TMMOB ayrıca kendi meslek örgütünün elemanlarının (mühendis ve mimarlarının) mesleki anlamda korunmasını sağlamaya çalışıyor, yeterliliğini de geliştiriyor ve denetliyordu. Başka bir örnek binalardaki asansörlerin güvenlik kontrollerinin de yetkisi bağımsız firmalardaydı ve bu firmaları yine TMMOB denetliyordu.
 
·         Makine mühendisleri odasına kayıtlı bir konuşmacı TMMOB’un 1954’de kurulduğunu ve Avrupa’daki yasalarda belirtilen haklara sahip olduğunu söyledi. Oysa bu gün artık böyle değil dedi. Makine mühendisleri odasının işini çok ciddi yaptığını, kimseyi (arkadaşını dahi) kayırmadığını ve bunun çokça (fabrika kapatmaya varan) örnekleri olduğundan bahsetti.
 
·         Başka bir konuşmacı bu ülkede radikallerin oranının %8-12 arsında olduğunu ve üç büyük önerinin olduğundan bahsetti: 1)herkes sandığa gitsin, 2) herkes sandık tutanağının fotoğrafını çeksin ve sonucu kontrol etsin, 3) herkes çevresine bıkmadan usanmadan konuşsun.
 
·         23 yıllık bir örgüt olan mali müşavirler odasının üyesi bir konuşmacı, meslek odasında başkanlık sisteminin 2 yılda bir seçim yapılarak belirlendiğini ve genelde de hep aynı eğilimin seçildiğini söyledi. Fakat bundan hoşnut olmayan AKP iktidarının her grubun aldığı oy oranında yönetimde temsil edilmesini dayatmaya çalıştığını belirtti. AKP’nin seçim kazanamadığı her yerde bir şekilde müdahaleci olduğuna dikkat çekti.
 
·         Bir başka konuşmacı da AKP’nin taraftar olduğu bu seçim ve temsiliyet modelinin  meclise de öneri olarak sunulabileceğini söyledi. Ayrıca Ali ve Arzu Çerkezoğlu hakkında bilgi verdi. Devrimci İşçi Sendikaları (DİSK) genel sekreteri Arzu Çerkezoğlu ile kocası ve aynı zamanda İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri. Dr. Ali Çerkezoğlu’nun bağlı bulundukları kuruluşların Taksim Dayanışması bileşenlerinden olması dolayısıyla başbakanın Gezi Parkı ile ilgili olarak yaptığı toplantıya katıldıklarını ve Arzu Çerkezoğlu’nun Gezi olaylarının sosyolojik olaylar olduğunu söylemesi üzerine Başbakan’ın “bizde sosyolojiden anlarız” dediğini ve Arzu Çerkezoğlu’nun üstüne yürüdüğünü anlattı. Bir Başbakan’ın bir kadına, eşinin yanında bir kadına ki, AKP siyaseti gereği Aile Bakanlığı kurmuş, sözüm ona aileye önem veren bir siyasettir, daha da önemlisi kendi ile görüşmeye gelen bir temsilcinin üstüne yürüyebilen bir Başbakan olduğuna dikkat çekti. Yani başbakan bir kadına kocasını yanında, onu bıraktık bir kadına, onu da bıraktık bir siyasetçi olarak davet ettiği bir kişiye siyasi anlaşmazlık dolayısıyla sert çıkmasını, üzerine yürümesinin kabul edilemez olduğu vurgulandı. Benzer şekilde AKP’nin insanlara acil durumlarda yardım eden doktorlara da mesleki baskı yaptığını ve doktorların tedavilerini engellediklerini söyledi.
 
·         Bir doktor konuşmacı başka bir doktor arkadaşının Gezi Parkına giderken engellendiğini ve suç örgütü kurmakla suçlandığını anlattı. 90 kuşağını “bizim yapamadığımızı yaptılar” diyerek bu kuşağı övdü.
 
·         Jeofizik mühendisi olan başka bir konuşmacı da jeofizik mühendislerinin görevlerinin zemin etütü yapmak olduğunu ve zeminin kaç metrede sağlam olduğunu kesin olarak söyleyebildiklerinden bahsetti. Dolayısıyla da depremde ve deprem öncesinde görevlerinin çok önemli olduğunu anlattı. Jeofizik Mühendisleri Odası’nın kamuya karşı sorumluluklarını büyük olduğunu ve devlet olsun özel olsun müteahhitlerin projelerini uzmanlık alanları itibarıyla denetlemelerinin önemine işaret etti.
 
·         İktidarın “Gezi olaylarının arkasında ne var?” sorusunu sorduğunu söyleyen bir başka konuşmacı cevabının meslek örgütleri olduğunu söyledi. Meslek odaları, demokrasinin gereği olarak üyelerinin özlük haklarını korumaya çalışmak zorundadır. Üyeler tek başlarına mücadele edemezler örneğin işsizlik korkusu ile her türlü yanlışa peki demek zorunda kalırlar. Meslek odaları olmazsa yaşamdaki hiçbir şeyin güvencesi olmaz dedi.
 
·         Makine mühendisi olan konuşmacı ise ülkede unutulan tren kazalarının makine mühendisleri odasının görüşünün dinlenmediği için gerçekleştiğini, dolayısıyla odaların güvenliğimiz için gerekli standartları koruduğunu ve insan hayatını korumaya yaradıklarını anlattı. Bu yüzden de odaların özgür olmaları gerektiğini vurguladı.
 
·         Avukat bir konuşmacı da avukatların Adliye’den bile yaka paça götürülebildiklerini ve Baro’nun bu arkadaşlara sahip çıktığını anlattı. Meslek örgütlerinin böyle sindirilmesinin vatandaşları tehlikeli yerlere götürdüğünü söyledi.
 
·         Başka bir avukat ise Baroların ne işe yaradığını, yasama anlamında denetimler getirmeye çalıştığını fakat engellendiklerini, haksızlık ve hukuksuzlukların devam ettiğini, haksız gözaltılar yapıldığını söyledi. Kanunların henüz çıkarılmadan herkese açık taslaklar olduğunu ve bu kanunların daha taslak halinde iken takip edilip haklarında kamuoyu oluşturmak gerektiğini, sandıkların demokrasi için yetmeyeceğini söyledi.
 
·         Çıkan konuşmacı günümüzde avukatların neler yaşadığını, karakollarda yaşanan dayak, darp ve usulsüzlükleri ve polisin avukatlara ve müvekkillerine neler yaptığını cep telefonu ile görüntülendiğini ve bu görüntüleri anlatan bir gazetedeki köşe yazısını okuyarak ne düşündüğünü ifade etti.
 
·         Gazeteci bir konuşmacı gazetecilerin bir odalarının olmadığını söyledi. Bir basın örneği olarak geçmişte yaşanmış olan Fatsa örneğini anlattı. O dönemlerde teröristlerin bir kasabayı işgal ettiğini oysa gerçeğin hiç de böyle olmadığını olayın basın yolu ile nasıl çarpıtıldığını anlatarak gazeteciler üzerinde uygulanan baskılardan bahsetti. Uzun saatler boyunca az ücretle çalıştıklarını ve bilinmeyen “kara listelerin” gazeteciler üzerinde tehdit unsuru olduğunu mesela gazeteci Ahmet Şık’ın hakkında açılan haksız dava yüzünden bu listenin başında yer aldığını dolayısıyla iş bulma sorunu yaşadıklarını anlattı. Meslek örgütlerinin Gezi hareketi ile öneminin anlaşıldığını, birer toplum örgütü olduklarını söyledi. Toplum üzerine uygulanan baskıların sadece AKP iktidarı ile ilgili olmadığını aynı zamanda liberalizmin politikalarının sonucu olduğunu ve Gezi hareketinin bu neoliberal sistemin karşısında olduğunu ifade etti.
 
·         Aslında dün neyse bu günde aynısının yaşandığını, gazetelerin dilinin de buna neden olduğunu, Kürtleri düşman ettiklerini, örneğin yandaş medya ve yazar olarak Emin Çölaşan’ın hep yalan söylediğini aktardı bir başka konuşmacı.
 
·         Bu gün 42. gün diyerek sözüne başlayan konuşmacı bu platforma ilk kez katıldığını gençlerin bu kürsüye çıkıp saçmalamalarını rica etti. İllaki geziyi konuşmak şart değil, konuşun ve saçmalayın, konuşmak iyidir, netleşmenizi sağlar, kendinize güveninizi getirir, konuşmayı öğretir iyi bir eğitimdir dedi. Acıda ölümde zordur, 1980 ler de ölen çocukların yaş ortalamaları da bugünkü gibi 18,... idi. Anayasayı yıkmak istediler dedi. Her tür dergiyi okuyun her şeyi öğrenin dedi.
 
·         Emekli bir öğretmen gençlere çok güvendiğini, umudunun yaşanan uyanıştan kaymaklandığını, herkesin buna sahip çıkması gerektiğini, o yüzden de örgütlenilmesi gerektiğini, siyasetin sadece partilere katılmak olmadığını bu uyanışı ve bu çalışmaları devam ettirmemiz gerektiğini ifade etti.
 
·         Odalara devletin değil bizim ihtiyacımız olduğunu söyleyen konuşmacı sözlerini gerekli kamu denetimi için odalara sahip çıkmalıyız diye sürdürdü.
 
·         Başka biri muhalefeti sallamamız gerek dedi.
 
·         Forum sonunda Taksim Dayanışması’nın göz altındaki üyelerinin serbest bırakıldığı haberi herkesi sevindirdi. Bu karar “suç örgütü olmadığımız” anlamına gelir diye yorumlar yapıldı. Ertesi gün yapılacak iftarın aç doyurmak değil yemeğimizin paylaşılması anlamına geldiği söylenerek herkes tekrar çağırıldı.
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder